
Turizm ve taşımacılık denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Sümer Yığcı, Sümer Seyahat’in arkasındaki vizyoner lider olarak sektörde uzun yıllardır fark yaratıyor. Yolculukların sadece bir yerden bir yere gitmek olmadığını, aynı zamanda güven, konfor ve deneyim demek olduğunu vurgulayan Yığcı, sektördeki tecrübelerini ve yenilenen teknolojiyi anlattı.
OTOBÜS sektörü Sümer Yığcı için, rakamlardan, fuar salonlarından ya da teknoloji vitrinlerinden ibaret olmamış hiçbir zaman. Altmış yıldır bu işin içinde olan bir işletmeci ve uzun süre dernek başkanlığı yapmış biri olarak; “otobüsçülük, bir ülkenin yollarına çizilmiş kalptir. Bizler, (koltuk sayısı 8 ya da 55 olsun fark etmez), turizmden şehir içi ulaşıma, öğrenci servislerinden kıtalararası seyahatlere kadar hayatın nabzını hep otobüslerle tuttuk” diyerek özetliyor bu uzun ve keyifli yolculuğu. Halen Turizm Taşımacıları Derneği TTDER’in başkanlığını sürdüren Sümer Yığcı’ya, 2025 Busworld Europe’ın ardından sektörün geleceği ile ilgili düşüncelerini sorduk:
Teknoloji artık yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası. Ulaşımda kullanılan araçlar da her geçen gün daha akıllı oluyor. Siz bu gelişmeleri nasıl karşılıyorsunuz?
YIĞCI: “Bizler (bizim nesil), farklı bir zamanda sektöre adım atmıştık. O yıllarda teknoloji sınırlıydı. Otobüsler, dizel motorlarının dumanını savurur, lüks sayılan şey, koltuk arkasındaki fileye konmuş bir dergi ya da klimanın hafif esintisi olurdu. O yıllarda otobüs dediğin, dumanı tüten bir motorun, güçlü bir şoförün ve sabırla bekleyen yolcuların hikâyesiydi. Yol uzun, konfor sınırlıydı ama yine de yolculukların kendisi unutulmazdı.
Zamanla otobüsler değişti. Bugün artık bambaşka bir manzara var. Dizel motorların gücü, klimaların konforu, bağımsız süspansiyonun rahatlığı derken, yolculuklar daha kolaylaştı. 2000’lerle birlikte küreselleşme başladı; markalar sınırları aştı, üretim ortaklıkları kuruldu. Ve şimdi 2020’lerde, elektrikli ve otonom otobüsler yeni bir çağın kapısını aralıyor.
2025 yılının son günlerine yaklaşırken görüyoruz ki, otobüs, artık sadece bir ulaşım aracı değil. Bu, büyük bir sektör. İstihdamdan teknolojiye, lojistikten şehir planlamasına kadar geniş bir alanı etkiliyor; sıfır emisyon hedeflerinin, şehir planlamasının ve teknoloji devriminin simgesi. Dolayısıyla gelişmeleri sadece “teknik” bir yenilik olarak değil, bir bütünün parçası olarak okumak gerekiyor.
Kabul ediyorum, 2020’lerde ilk kez karşımıza çıkan, 2025 Busworld Europe’ta tekrar tekrar duyduğumuz bazı terimler korkutucu gelebilir. Ancak 60 yılın bana öğrettiği bir şey var: Bizler, yolcunun güvenliği ve rahatı söz konusu olduğunda, çok çabuk uyum sağlama becerisine sahibiz. Geçmişte dizel motora nasıl uyum sağladıysak, klimaları, bağımsız süspansiyonları nasıl benimsediysek, bugün de elektrikli ve otonom teknolojileri aynı hızla sahipleneceğiz.”
Türkiye’nin artan üretim gücü ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
YIĞCI: “Avrupa’nın kalbindeki fabrikalar birer birer çevre ülkelere kayarken, Türkiye’nin üretim gücü sahnenin ortasında duruyor. Mercedes-Benz ve MAN’in yatırımlarıyla başlayan süreç, bugün Otokar (şehir içi filolarda, elektrikli “Kent” serisiyle), Anadolu Isuzu, (midibüs segmentinde, NovoCiti VOLT’la) ve Karsan (otonom projelerde, e-Atak” modeliyle) dünyanın dikkatini üzerine topluyor. Bir dönem, “Türk otobüsü Avrupa’da kabul görür mü?” sorusunu sorardık. Şimdi Avrupa yolları, Anadolu’dan çıkan markalarla doluyor. Bugün yalnızca montaj yapan değil, mühendisliğiyle, iş gücüyle, teknolojisiyle fark yaratan bir ülkeyiz. Biz işletmeciler için bu yalnız gurur değil; aynı zamanda güvence. Çünkü markalarımızla artık sadece üretmiyor, teknolojiye yön veriyoruz. Tabii mesele sadece araç üretmek değil. Güvenlik, altyapısının yeterli hale getirilmesi, şehirlerde yeni depo ve parklanma alanlarına duyulan ihtiyaç, artan maliyetlerin kontrol altına alınması, vs… Bunlar işin gölgesinde kalacak teknik ayrıntılar değil; işin özü.”
2025 Busworld Europe’ta öne çıkan pekçok günden maddesi vardı. Size gore en önemli iki gelişme neydi?
YIĞCI: “Sıfır Emisyon: Kaçınılmaz Dönüşüm”
Şehir içi toplu taşımada elektrikli otobüs artık “yeni bir oyuncu” değil, “varsayılan” haline geldi. 2019’daki fuarda “merak edilen yenilik” olan elektrikli otobüs, 2023’te ana akıma girmişti, artık günlük operasyonların parçası haline geldi. Turizm otobüsçülüğünde uzun yolun gerektirdiği esneklik hâlâ elektrikli çözümlere sığmıyor, bataryanın sınırları sorun olarak karşımıza çıkıyor. Belki de, “dönüşümü sadece araç üzerinden değil, tüm ekosistem üzerinden okumak lazım”. Özellikle uzun yolda, hidrojen teknolojisi güçlü bir aday. Uzun mesafe uygulamaları için hidrojen, batarya-elektriğe göre daha uygun bir çözüm ancak dağıtım ve güvenlik altyapısı konusunda hâlâ zorluklar var. Bu arada unutulmamalı, hidrojen içten yanmalı motorlar geliştirildi (şu ana dek sadece kamyonlarda kullanılıyor). Elbette hâlâ altyapı, güvenlik ve dağıtım gibi büyük sorular/sorunlar var. Sektör, önümüzdeki dönemde hangi teknolojinin kalıcı olacağını bize gösterecek. Ama biraz da işin doğası bu değil mi? Yol gösteren, hep ihtiyaç ve sahadaki deneyim oluyor. Biz işletmeciler biliyoruz ki, teknoloji hangi yöne evrilirse evrilsin, mesele sadece otobüs değil; mesele işletilebilirlik, güvenlik ve sürdürülebilirlik olacak.
“Otonom: Hayalden Gerçeğe”
Bugün sektörde herkesin ortak fikri, “şoför eksikliğini çözmek için sorunları sıralamak yerine, çözümler üretmemiz gerektiği”. Belki de bizim neslin çok iyi bildiği “aidiyet hissetme” ve “şoför destekleri” üzerine daha fazla yoğunlaşmak gerekecek. Çünkü uzun yol ve turizm otobüs şoförü eksikliği bugünün meselesi değil, uzun süredir devam ediyor.
Sorunun temelinde, bu alana yeteri kadar yatırım yapılamaması, eğitim eksikliği ve 20-24 yaş arasındaki gençlerin sektöre kazandırılamaması gibi konular yatıyor. Öte yandan, kaptan şoför sorununun her geçen gün büyüdüğü bir dönemde, Asya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar birçok yerde de yoğun otonom testler yapılıyor; hatta bazı bölgelerde otonom araçlarla sınırlı ticari operasyonlar başlamış durumda. Örneğin Belçika’nın üniversite şehri Leuven’de ise otonom sürüş artık bir gerçek. Kasım ortasından itibaren, Leuven ve Heverlee tren istasyonları arasında sabit güzergâhta Çinli teknoloji şirketi WeRide tarafından tedarik edilen ve kendi kendine giden mini otobüsler çalışacak. Yani artık “şoförsüz otobüsler” hayal değil.
Sahadaki markalarımızı gururla takip ediyoruz:
Otokar’ın Macaristan’daki e-Centro testleri, Karsan’ın Norveç ve Paris hatlarındaki otonom e-Atak uygulamaları bunun en güzel örneği. (Takip ettiğim kadarıyla, Otokar, e-Centro modeliyle Macaristan’da başarılı testler gerçekleştirdi. Araç, engelleri, trafik ışıklarını ve yol çizgilerini algılayan ileri sensörler ve yapay zekâ ile donatıldı. Karsan ise, bir Amerikan teknoloji şirketiyle iş birliği yaparak LiDAR, radar, termal kameralar ve ultrasonik sensörlerle donatılmış bir sistem geliştirdi. Karsan’ın aracı, Norveç’in Stavanger kentinde tünel hattında çalışıyor. Otonom e-Atak ise yakında Paris’te yolcu taşıyacak.)
Ama açık konuşmak gerekirse, şehir içi trafiğinin karmaşası göz önüne alındığında, bunun, algoritmaların tek başına çözeceği bir şey olmadığını düşünüyorum. Küçük shuttle’lardan büyük modellere kadar otonom otobüsler yavaş yavaş yollara çıkmaya başlamış olabilir ancak daha yolun çok başındayız. Robotaksiler nispeten hızlı bir şekilde sahaya çıkmış olabilir, kapalı koridorlarda otonom shuttle ve otobüsler verimli şekilde çalışabilir, ancak bu korunaklı güzergâhları terk edip açık trafiğe çıktığınızda işler çok daha karmaşık hale gelecektir. Yani olası riskler, bir algoritmayla çözülemeyecek kadar büyük. Unutmayın, bir otobüs ya da kamyon ciddi bir ağırlık taşır ve herhangi bir kazanın etkisi ağır olabilir.
Bir diğer bakış açısı da, otonom taşımacılığın, daha güvenli bir trafik ortamına katkı sağlayabilecek olduğu gerçeği. Avrupa Birliği, bu sayede 2050 yılına kadar “sıfır kaza” hedefine ulaşılabileceğini öngörüyor. Busworld’de birçok katılımcı, bu alanda ne kadar ilerlediklerini gösterdi.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
YIĞCI: Sektörde geçen 60 yılın bana öğrettiği belki de tek şey, “Bu yolun bitmeyeceği.” Çünkü otobüs sektörü, sadece araç üreten bir endüstri değil; şehirleri, ekonomileri, kültürleri taşıyan bir damar. Bugün gündemde, sıfır emisyon, hidrojen ve otonom araçlar var. Yarın başka başlıklar gelecek. Ve Türkiye bu yolculuğun en güçlü aktörlerinden biri olmaya devam edecek. Yolculuk değişiyor, araçlar değişiyor, ama değişmeyecek tek şey şu olacak:
Bu sektör güven üzerine, insan üzerine, yolculuk üzerine kuruludur. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, bu işin ruhunda hâlâ insanın sorumluluğu olacak. Bizim görevimiz de, hem geçmişin kültürünü hem de geleceğin teknolojisini aynı masada buluşturmak. Çünkü otobüsün yolculuğu, aslında hepimizin yolculuğudur. Ve yol bizi nereye götürürse götürsün, hazırız.



